Kırmızı Çoraplar

Usulca gözlerini aşağıya indirdi, gözyaşlarını belki böylelikle engelleyebileceğini düşünüyordu. Hem hiçte sırası değildi şimdi ağlamanın, masada oturan herkes neşeli kahkahalarla yeni bir yılın gelişini kutluyorken, hiç olur muydu gözyaşlarıyla dikkatleri üzerine çekip, ortamı bozmak? Zaten oldum olası çok çekinirdi birilerini rahatsız etmekten, keyif kaçırmaktan.

Depresif bir anne ve narsist bir babanın oğlu olarak gözünü açtığı bu dünyada kendi işini kendi görmeyi, kimseden yardım istememeyi, en mühimi de kendini red etme pahasına duruma göre davranmayı çok erken yaşlarda öğrenmişti. Onu tek kelimeyle tanımlamak gerekseydi, uyumlu kelimesi en isabetlisi olurdu. Her durumu, her insanı idare etme kabiliyeti vardı onda. Girdiği her ortama çok kolay adapte olabiliyor, kendi ihtiyaçlarını hasıraltı edip, başkalarının isteklerine uygun davranıyor ve sanırım biraz da bu yüzden herkes tarafından çok seviliyordu. Çok iyi bir gözlemciydi, kimin hoşuna neyin gideceğini kolaylıkla fark ediyor ve ona göre davranıyordu. Bu sayede iş yerinde de kısa sürede yükselmeyi başarmıştı. Çevresi genişti geniş olmasına ama buna rağmen derin dostluklar kurması mümkün olmamıştı. Onu tanıyanlar, kalabalıklar içinde neşeli, konuşkan olan bu adamın yalnız kaldığında sessizleşip, susmasına anlam veremeselerde, onu öyle kabullenmişlerdi. Derken gün gelmiş, iş yerinde tanıştığı bir kızla evlenmişti. Aşk yada sevgi değildi onu harekete geçiren, çevresindeki herkes evlenince, yine düzeni bozmamak adına o da evlenmişti. Herkes baba olunca o da baba olmuştu. Herkes gibi olmak, büyük bir topluluğun küçük bir parçası olmak ona kendini güvende hissettiriyordu.

Derken yıllar yılları kovaladı, çocuklar büyüdü, yuvadan uçtu, ölümleri düğünler takip etti. Herzaman ki gibi bu senede yeni yılı kutlamak için arkadaşlarla bir araya gelinecek, kadınlar yemekleri ayarlayacak, erkekler de alışverişi halledecekti. Sabah alışveriş listesi elinde tam arabanın kapısını açmak üzereyken adını duyunca arkasına döndü ve onu gördü. Karşısında duran adam bir şeyler söyleyerek ona sıkıca sarıldı. Coşkulu duygulara alışık olmadığı için bir an nasıl davranacağını bilemeyip öylece kalınca arkadaşı gülümseyerek onu bıraktı. Hasan´ı hemen tanımıştı, mahallenin en yaramaz ama en harbi çocuğu. Onun aksine Hasan sözünü sakınmayan, hayır demesini bilen, herkes tarafından sevilmeyen bir çocuktu. Sınıfta aynı sıraya düşünce hemencicik arkadaş oluvermişlerdi lakin daha sonra Hasan başka bir şehire okumaya gitmiş ve yolları ayrılmıştı. Arada bir annesinden haberlerini alıyordu, hayırsız arkadaşı okumuş, uluslararası bir şirkette yönetici olmuş, dünyayı dolaşıyordu. Karşısında duran sportif adama şöyle bir baktı; saçları ağarmış, yer yer seyrekleşmişti, yüzünde yılların bıraktığı derin izler belirgindi ancak gözleri ışıl ışıl bakıyordu. Dudağının ucunda o yaramaz gülümseme kaybolmamıştı. Yaşından daha genç giyinmiş diye içinden geçirirken birden gözleri yukarıya katladığı pantolonu ile botları arasında görünen cırtlak kırmızı çoraplarına takıldı. Hasan bakışlarını görmüş olmalı ki ‘Hatırladın mı? ‘ deyip bir çift kırmızı çorabı ona uzattı. Nasıl unutabilirdi ki? Yıllar önce Hasan`la yeni yıl için birbirlerine hediye almışlardı ve onun payına bir çift kırmızı çorap düşmüştü. Büyük bir hevesle giydiği çoraplarına önce annesi gülmüş sonra kardeşleri onunla alay etmişlerdi. En nihayetinde babası homurdanmış, onları derhal çıkarmasını söylemişti. O da çorapları sessizce çıkarmış, hiçbir tepki vermemişti. Yıllar sonra Hasan yine elinde bir çift kırmızı çorapla karşısında duruyordu. Elindeki alışveriş listesine kısa bir bakıp usulca cebine soktu ve Hasan`ın koluna girip arka sokaktaki pastanenin yolunu tuttu. Uzun bir sohbetin ardından alışveriş listesinde yer alanların ancak yarısını temin edebilmişti. Eve varınca eşi sadece şaşkınlıkla bakıp, fazla birşey söylemeden elindekileri alıp işe koyuldu. Akşam tam hazırlanmış çıkacakken ayağındaki kırmızı çorapları gören kadıncağız tekrar şaşkınlıkla yüzüne bakıp, iyi olup olmadığını sordu. Gece boyunca da arkadaşları çoraplarına bakıp durdular ama kimse birşey söylemedi… Yılın son saatlerinde herkes artık masada yerini almaya başlamıştı ki ev sahibinin altı yaşındaki dilbaz torunu onun yanındaki sandalyeyi çekerek yayıla yayıla oturdu. Annesinin tüm çabalarına rağmen kalkmamakta diretiyor, „ben kırmızı çoraplı amcanın yanında oturacağım„ diyordu. Sonunda kazanan o oldu ve kırmızı çoraplı amca ile derin bir sohbete daldılar. Küçük kız bir çift kırmızı çorabın sözünü aldıktan sonra yanlarından ayrıldı. Yeni bir yıla birkaç dakika kala masadakiler kendi sohbetlerine dalmış konuşurken adam sakince gözlerine hücum eden yaşları tutmak icin bakışlarını aşağıya, kırmızı çoraplarına indirdi. Ağlamanın hiçte sırası değildi…

Aralık 2025 / Gülsen ADALI

Add Your Heading Text Here